Bu zamana kadar blogların marka
iletişim çalışmalarında nasıl konumlandırıldığı ile ilgili pek çok içerik
ürettiğimi fark ettim. Evet içerikle pazarlamanın önemi her geçen gün artıyor,
evet hikaye yaratmak bunu yaparken de bağımsız içerik profesyonelleri ile
çalışmak bir şart. Bu taraf hep marka ve ajansların gözünden, onların
tarafından durumu özetliyor. Madalyonun diğer yüzü olan blogger’ların bu
iletişim süreci içinde neler yapması ya da yapmaması gerektiği ise ayrı bir
yazı konusuydu. İşte şimdi de bu yazının sırası!
Hep konuştuğumuz gibi blog
yazarlığı bugün, birçok kişinin ana işi. Yani hayatlarını sadece blog yazarak,
içerik oluşturarak ya da sosyal medya kanallarında içerik üreterek (görsel,
video) kazanan sayı olarak hiç de azımsanamayacak bir kitle var. Temennim o ki,
bu sayı her geçen gün artacak. Bu ekosistem de bu şekilde büyümeye devam
edecek. Bu noktada marka ve ajanslar kadar blog yazarlarına da çok büyük iş ve
sorumluluk düşüyor. Unutmamak gerekir ki, bir yazı yazmak ve hatta sadece bir
başlık belirleyebilmek için bile saatler geçirilen bir iş yapıyoruz aslında.
İçeriği oluşturmak için araştırma yapmak, çoğu zaman deneyim yaşamak bir
yerlerde olmak, röportaj yapmak gibi uzun süreçleri de geçirmek gerekiyor.
Örneğin seyahat blogger’ları içerik üretebilmek için gezmek, görmek ve iyi
kareler yakalayabilmek için uzun uğraşlar harcıyor. Ya da bir yeme-içme blogger’ı o nefis, iştah kabartan görseli
oluşturmak için nasıl bir maddi-manevi kaynak harcıyor tahmin etmek zor olmasa
gerek. Bu örnekleri tüm kategoriler için artırabiliriz. Ana fikrimiz ise büyük
bir emek verildiği ve bunun dijital platformlar içerisinde önemli bir mecra
olduğudur.
Şimdi gelelim bu önemli mecrayı,
mecra sahipleri olarak nasıl yönetmemiz gerektiğine… Bugün bloglarda olmak
istemeyen, 360 derece iletişim çalışmasında blogları es geçen marka neredeyse
yok. Yani bir iletişim çalışmasında televizyon, radyo, gazete, dergi gibi
bloglar da yer alıyor. Bu çok güzel!
Mecra sahibi olarak dikkat
edilmesi gereken nokta ise bu mecranın, markalar için ‘’ücretsiz bir alan’’
olmadığını bilincine varmamız. Elbette, dilediğimiz marka ya da ürünle ilgili
her zaman bir maddi beklenti ile ilerlemek gerekmiyor. Doğal paylaşımlar, tavsiyeler
olmalı, gidilen bir etkinlikten bir beklentiye sahip olmadan paylaşım
yapılabilir. Bundan doğal bir şey de olamaz. Ancak bir reklam projesi
kapsamında, sadece mecramızın bedelsiz olarak kullanılmasına da müsaade etmemek
gerekiyor. Bunun en önemli sebebi, öncelikle emeğinizin her alanda olduğu gibi
bir karşılığı olduğunu hissettirmek. Diğer ise eğer bu alanda bir gelecekten
söz etmek istiyorsak bunun bir değeri olduğunu vurgulamak.
Marka televizyonda reklam bütçesi
ayırıyor, evet açık havada da her yerde görüyoruz onu. Ve hatta sinemada film
başlamadan, tekrar tekrar bize reklam filimi izlettiriyor. Ama sizin blogunuzda
neden ücretsiz şekilde yer almayı bekliyor? Televizyona da bütçemiz yok mu
diyor?
Olayları ve blogumuza bakış
açısını bunları dikkate alarak değerlendirmekte fayda var:)
4 comments:
Bugüne kadar Ahmet Erten'in yazılarını BUMHABER'de zevkle okuma imkanım oldu. Neredeyse tüm yazıları yol gösterici olmuştur. Bu yazısı yine gösterici ve motive edici yazılardan olmuş teşekkür ederiz.
Çok güzel bir yazı. Markaların ve PR ajanslarının okumasını çok isterim.
Uzun süredir üzerinde durduğum bir konu. Gerek blogumda gerek sosyal medya hesaplarımda dokunurum fırsat buldukça. Bu noktaya gelmek için blog yazarlarının bir arada olması gerektiğini düşünüyorum ve bu noktada tıkanıyorum.
Sevgiler
Ağzınıza ve yüreğinize sağlık her şeyi anlatmışsınız.Olay budur diyorum.
Post a Comment